
15 Temmuz: Darbe bahanesiyle yapılan sivil darbenin gecesi
Bimen ZARTAR
15 Temmuz, Türkiye tarihine bir “darbe girişimi” olarak değil, iktidarın uzun süredir ördüğü sivil darbe sürecini tamamladığı gece olarak geçti. O gece tankların sokaklarda yürütülmesi, jetlerin alçaktan uçması ve köprülerin kapatılması; bir darbeye değil, bir senaryoya hizmet etti. Bu senaryo, “başarısız bir darbe girişimi” adı altında, aslında çok daha derin, planlı ve sistematik bir rejim değişikliğini hayata geçirme projesiydi.
Gerçek şu ki, bu darbenin baş aktörleri, başarısız olanlar değil, “darbeyi engelledik” diyenlerdir. Çünkü bu “engelleme”, demokrasiye dönüş değil, otoriterliğin kurumsallaşması ile sonuçlandı. Tüm kurumların içi bu “sözde zaferin” ardından, darbe tiyatrosu bahane edilerek birer birer boşaltıldı. Asıl başarılı olan darbe, 15 Temmuz’dan sonra inşa edilen ve halen devam eden sivil darbedir.
15 Temmuz’dan sonra bağımsız yargı tamamen lağvedildi.
hakimler ve savcılar, “ihraç”, “açığa alma”, “tutuklama” gibi keyfi yöntemlerle sindirildi.
Anayasa Mahkemesi kararlarına bile uymayan alt mahkemeler, iktidarın direktifleriyle karar verir hale geldi.
Tutuklama bir cezalandırma yöntemine, adil yargılanma bir lükse dönüştü.
Avukatlar, savunma haklarını kullanmaya çalıştıkları için gözaltına alındılar, tutuklandılar, linç edildiler.
Barolar susturuldu, bölünmek istendi, avukatlık mesleği itibarsızlaştırıldı.
“Suçlu” ilan edilen bireylerin avukat bulması bile neredeyse imkansız hale geldi.
15 Temmuz sonrasında yüz binlerce kamu çalışanı bir gecede “terörist” ilan edildi.
Yerlerine AKP’ye biat eden yalaka ve sülükler yerleştirildi.
Devletin kurumsal aklı, tecrübesi ve hafızası yok edildi.
Üniversitelerden binlerce akademisyen ihraç edildi.
Yerlerine “alnı secdeli”, cübbesi saraydan onaylı rektörler atandı.
Bilgi üretimi yerini propaganda aygıtına bıraktı.
15 Temmuz’dan sonra medyanın kalan özgür damarları da kesildi.
Gazeteciler tutuklandı, televizyonlar kapatıldı, internet sansürü sıradanlaştı.
Medya, halkın değil sarayın sesi oldu.
Sonuçta,15 Temmuz gecesi, başarısız bir darbenin değil, “başarıyla” uygulanan bir sivil darbenin miladıdır.
Bu sivil darbe; hukuk devletini, kurumları, liyakati, özgür düşünceyi ve ifade özgürlüğünü hedef almış, bugüne kadar gelen tek adam rejiminin zeminini sağlamlaştırmıştır.
Halkın sokaklara çıkması, cesareti ve iradesi elbette kıymetlidir. Ancak bu irade, demokratikleşmeye değil, otoriterleşmeye kurban edilmiştir. Bugün geldiğimiz noktada, 15 Temmuz gecesi, demokrasi adına değil, bir rejim değişikliği için araçsallaştırılmış bir “kandırılmış halk destanı” olarak anılanacaktır.
Çünkü o gece, darbe tiyatrosuna izin verenler, sahneye koydukları oyunda yitip giden canlara dayanarak bu yalanı gerçek kıldılar, kandırdıkları yığınlarla iktidarını pekiştirerek masumları cezalandırdılar ve bu zafer, bu sivil darbe özgürlüklerin kaybı, hukukun çöküşü, kurumların ölümü ile sonuçlandı.