İsyanın İki Yüzü: Tutku ve Vicdan
8 mins read

İsyanın İki Yüzü: Tutku ve Vicdan

Vahap AKTAŞ Yazdı:

Geçen hafta sonu bu toprakların yetiştirdiği çok değerli entelektüel, sosyolog Nurettin Topçu’nun “İsyan Ahlakı”nı tekrar okuma imkânım oldu. Bazı yazarlar ve bazı eserler birden fazla okunmalı. Her okuma hem zihin dünyamızda hem de gönül dünyamızda yeni menfezlerin açılmasına kanallar açarken, kendi mağarandan çıkmana da el feneri olma rolünü veriyor.

Meksikalı ressam, acılarını, kimliğini ve toplumsal cinsiyet normlarını sorgulayan eserleriyle tanınan Frida Kahlo’nun isyan ruhu da beni celbetmiştir her daim. Onun isyanı hem kişisel hem de evrensel bir çığlık.

Nasıl bir senkretik “isyan” ortaya çıkar, bilmiyorum, denedim.

Bu iki isyan anlayışını mukayese edebilmek, modern insanın öfkesini, arayışını ve direncini anlamak için bir kapı aralayabilir.

Frida’nın isyankâr ruhu ile Topçu’nun isyan ahlakını mukayese etmek hem sanat hem de felsefe üzerinden derin bir yolculuğa davet gibi. İkisi de kendi alanlarında statükoya meydan okumuş, bireysel ve toplumsal dönüşümü sorgulamış isimler.

Frida’nın fırçasından damlayan kırmızı bir isyan, Topçu’nun kaleminden yükselen ahlaki bir haykırışla buluşuyor. Günümüz sokaklarında, bir genç elinde pankartla bağırıyor: “Adalet, özgürlük, vicdan!” Bu, Kahlo’nun tutkusunun ve Topçu’nun vicdanının kesiştiği an; bir kıvılcım hem bireyin ruhunu hem toplumu ateşliyor.

Sanat ve düşünce, insan ruhunun isyanını ifade etmesinin iki güçlü yolu. Frida’nın renklerle, acılarla ve tutkuyla yoğrulmuş isyan ruhu ile Topçu’nun ahlaki bir duruşa dayanan isyan ahlakı, farklı coğrafyalarda ve bağlamlarda ortaya çıksa da her ikisi de bireyin ve toplumun varoluşsal sancılarına bir yanıt arar.

Kahlo, Meksika’nın sancılı tarihinden ve kendi fiziksel-zihinsel çalkantılarından doğan bir isyanı temsil eder. Onun isyanı, bedensel acılar, toplumsal cinsiyet normlarına başkaldırı ve sömürgeci zihniyete karşı kültürel bir direnişle şekillenir. Kahlo’nun tuvallerinde, kırık bir omurganın, kayıp bir aşkın ya da bir kadının toplum tarafından dayatılan kalıplara sığdırılamayan ruhunun isyanını görürüz. O, acıyı sanata dönüştürerek bireysel bir başkaldırıyı evrensel bir çığlığa çevirmiştir.

Kahlo’nun isyanı, duygusal ve içgüdüseldir; normlara karşı özgürlüğün, tabulara karşı otantikliğin bayrağını taşır. Onun eserlerinde, Meksika’nın yerli köklerine dönüş, ataerkil düzene meydan okuma ve kişisel trajedilerin estetik bir başkaldırıyla ifade bulması, bireyin kendi hikâyesini anlatma cesaretini yüceltir.

Genel toplumsal reflekslere baktığımızda, Kahlo’nun ruhu, bireysel özgürlük arayışında, kimlik politikalarında ve özellikle feminist hareketlerde yankılanır. Sosyal medyada MeToo gibi akımlar, bireylerin kişisel acılarını kolektif bir isyana dönüştürme çabası, Kahlo’nun ruhunun modern bir yansımasıdır.

Topçu’nun “İsyan Ahlakı”, yaşadığı dönemin çıldırtıcılığına karşı manevi bir dirilişin manifestosudur. O bireysel ve toplumsal dönüşümü ahlaki bir çerçevede ele alır. O’na göre isyan, nefsani bir öfke ya da yıkıcı bir başkaldırı değildir; aksine, insanın kendi özüne, ahlaki değerlere ve ilahi bir ideale yönelmesi için bir uyanıştır.

Onun isyanı, maddi dünyanın yozlaşmasına, bireyciliğin bencilliğine ve modernitenin ruhsuzluğuna karşı bir duruştur. Topçu, “İsyan Ahlakı”nda, bireyin ve toplumun ancak manevi bir dirilişle kurtulabileceğini savunur. Bu isyan, ahlaki bir sorumluluk taşır; hakikati aramak, adaletsizliğe karşı durmak ve toplumu dönüştürmek için bir vicdan çağrısıdır.

Topçu’nun isyanı, sistematik ve disiplinlidir; bireyin kendi iç dünyasında başlayıp topluma yayılan bir ahlaki devrim önerir. Günümüz Türkiye’sinde, Topçu’nun isyan ahlakı, özellikle adalet arayışında, toplumsal eşitsizliklere karşı duruşta ve manevi değerlere vurgu yapan hareketlerde kendini gösterir. Çevre aktivizmi, yolsuzluğa karşı sivil toplum hareketleri, yargı erkinin hoyratça davranışlarına karşı yapılan gösteriler, ya da KHK mağdurlarının hak arayışı, Topçu’nun ahlaki isyanının izlerini taşır.

Toplumsal refleksler, hem Kahlo’nun bireysel ve duygusal isyan ruhunu hem de Topçu’nun ahlaki ve manevi isyan anlayışını yansıtan bir karmaşa içinde. Sosyal medya çağında, bireyler Kahlo’nun ruhuna uygun olarak kendi hikâyelerini anlatıyor, kişisel acılarını ve kimlik mücadelelerini yüksek sesle dile getiriyor. Ancak bu isyan, çoğu zaman bireysel bir ifade olmanın ötesine geçemiyor; popüler kültürün tüketim çarklarında ya da sanal beğenilerin yüzeyselliğinde kaybolabiliyor.

Öte yandan, Topçu’nun isyan ahlakı, özellikle otoriter rejimlere karşı kolektif hareketlerde, sivil toplumun örgütlü mücadelesinde ve adalet arayışında kendini gösteriyor. Ancak bu ahlaki isyan da modern dünyanın pragmatizmi ve seküler hızı karşısında zaman zaman etkisiz kalabiliyor.

Kahlo’nun isyanı, bireyin özgürlüğüne vurgu yaparken, Topçu’nun isyanı bireyi topluma bağlayan ahlaki bir sorumluluk yükler. Günümüz toplumsal reflekslerinde bu iki anlayışın kesişim noktası, bireysel özgürlük arayışının kolektif bir adalet mücadelesiyle birleştiği anlarda beliriyor.

İklim değişikliğine karşı gençlerin küresel grevleri hem bireysel bir vicdan çağrısı hem de yaratıcı sanatsal bir ifade biçimi taşır. Benzer şekilde, Türkiye’de Gezi Parkı protestoları gibi hareketler, bireysel özgürlük taleplerinin ahlaki bir duruşla birleştiği bir isyan ruhunu yansıtmıştır.

Frida’nın isyan ruhu, bireyin iç dünyasından fışkıran, duygusal ve estetik bir başkaldırı sunarken; Topçu’nun isyan ahlakı, bu başkaldırıyı ahlaki bir çerçeveye oturtarak toplumu dönüştürmeyi hedefler.

Toplum, bu iki isyan anlayışını birleştirme potansiyeline sahip, ancak çoğu zaman bireysel isyanın yüzeyselliği ya da ahlaki isyanın katılığı arasında sıkışıp kalıyor. Belki de ihtiyacımız olan, Kahlo’nun tutkusunu Topçu’nun vicdanıyla harmanlayan bir isyan anlayışıdır: Hem bireyin özgün sesini duyuran hem de toplumu adalet ve ahlak ekseninde birleştiren bir hareket.

Frida’nın isyankâr ruhu, bireysel acının ve kimliğin sanatsal bir başkaldırıya dönüşmesidir; duygusal, renkli ve evrensel bir çığlık. Topçu’nun isyan ahlakı ise, bireyin ve toplumun manevi değerlerle yeniden inşa edilmesi için ahlaki bir duruş çağrısıdır; akılcı, yapıcı ve yerel. Frida’nın isyanı bir tuvalde patlarken, Topçu’nunki bir manifesto gibi yükselir. İkisi de kendi yollarında, insanın özgürlük ve anlam arayışını temsil eder.

Bu iki isyan, bize şunu öğretir: Gerçek dönüşüm ne sadece bireysel bir çığlıkla ne de yalnızca ahlaki bir duruşla mümkündür. İsyan hem ruhun özgürlüğüne hem de vicdanın sorumluluğuna ihtiyaç duyar. Günümüz dünyasında, bu dengeyi bulabilenler hem kendi hikâyelerini yazacak hem de toplumun geleceğini şekillendirecektir.

Kaynak: https://www.turkishpost.net/vahap-aktas-yazdi-i-isyanin-iki-yuzu-tutku-ve-vicdan/

Bir yanıt yazın