
YAMALI BOHÇALI KENTLEŞME !
Dr. Arif YILMAZOĞLU
Evinizin mobilya düzenini her gün değiştiriyor musunuz ? Peki evinizde ailenizle birlikte ya da işyerinizde yönetici iseniz kuralları sık sık değiştiriyor musunuz ?
Nasıl ki az sayıda insanın yaşadığı evimizde ya da insanların bir süreliğine birlikte olduğu işyeri gibi yerlerde kurallar sağlıklı bir işleyiş ve iletişim açısından büyük öneme sahiptir, aynı şekilde bir devlet de koymuş olduğu kanunlar, yönetmelikler, yönergeler vb. vasıtasıyla toplum düzenini sağlamaya çalışır. Peki bu kanun ya da yönetmelikler sabahtan akşama değişirse ve sabahtan akşama değişen bu yönetmelikler kentleşme gibi çok önemli bir alanda ise sizce karşımıza nasıl bir yerleşim görüntüsü ve kentleşme çıkar ?
3194 sayılı İmar Kanunu’nun 3 Mayıs 1985 tarihinde yürürlüğe girmiştir. 3194 sayılı İmar Kanunu, değişiklik getiren düzenleme ve Anayasa Mahkemesi kararlarıyla birlikte bugüne kadar (40 yılda) toplam 41 kere değişmiştir.
Yani İmar Kanunu’muz yaklaşık olarak her yılda bir değişiklik görmüş olup elbise değiştirir gibi kanunda değişiklik yapmışız, hatta bazı yıllarda hızımız alamayıp 5 kere değiştirmişiz. Şimdi de kentleşme ile alakalı 3 Temmuz 2017 tarihinde yayımlanan 30113 Sayılı Planlı Alanlar İmar Yönetmeliği’ne bakalım. 2017 yılında yürürlüğe giren Planlı Alanlar İmar Yönetmeliği 8 yılda tam 21 kere değişmiştir. En son değişiklik ise 13 Ağustos 2025 tarihinde gerçekleştirilmiş olup yılda yaklaşık olarak 3 defa değişiklik yapılmıştır. Bazı yıllarda ise 4 defa değişiklik gören bu yönetmeliğin, yamalı bohçadan fazlası var ama eksiği yoktur.
Peki 41 defa değişen İmar Kanunu ve 21 kere değişen Planlı Alanlar İmar Yönetmeliği’nden kısacası yamalı bohçaya dönmüş bu kanun ve yönetmeliklerden doğal kaynakları koruyacak, yeşil alanları gözeten, altyapısı sürdürülebilir olan ve sosyal yaşamı destekleyen bir kentleşme anlayışı çıkar mı ! Buna evet diyen hiç kimse çıkmaz diye düşünüyorum.
Burada kentleşmeyi bir planlama, mühendislik ve aynı zamanda insana hizmet olarak değil de rant kapısı olarak gören anlayışın bu yamalı bohçanın oluşmasında en büyük paya sahip olduğunu söylemek hakikate karşı duyulan saygının bir ifadesi olsa gerek…
Bir imar kanunu ya da yönetmeliği neden bu kadar sık değişir ki sorusunun cevabını herkesin eleştirel düşünme yeteneğine bırakıyorum. Şimdi sizlerle bir yolculuğa çıkalım ama uzaklara değil, kendi sokağımızda, mahallemizde… Sokağın başındaki ilk eve bakıyorsunuz 3 katlı teras çatılı, 2. sıradaki eve geçiyorsunuz teras çatıya izin verilmemiş, 3. sıradakine bakıyorsunuz 3 katın yerini 6 kat almış, 4. Sıradaki eve geçiyorsunuz diğerlerinde mevcut olmayan zemin katta işyeri olduğunu gözlemliyorsunuz… Hemen alanı biraz daha makro ölçekte incelemeye karar veriyorsunuz. Gece kondu ve az katlı binaların yanında 30-40 katlı binaları tespit ediyorsunuz, TAKS’ın 0.35 olduğu alanda 0.50 ye çıkıldığını gözlemliyorsunuz… Bu örneklerden ne demek istediğim anlaşılmıştır diye düşünüyorum.
Ciddi bir planlama olmadan, disiplinlerarası (inşaat mühendisi, mimar, peyzaj mimarı, çevre mühendisi, şehir plancısı, jeolog, ekonomi ve sosyoloji uzmanları vb..) bir çalışma olmadan ortaya konulan imar kanun ve yönetmeliklerden çıka çıka yamalı bohça çıkıyor tabii…
Bilim, ortak akıl ve denge ve denetleme mekanizmaları devre dışı bırakılınca; fay hattı üzerine inşa edilen yerleşim yerleri, kaçak ve hiçbir mühendislik hizmeti almamış ve denetim görmemiş yapılara imar barışı adı altında yapı kayıt belgesi verilmesi, sıvılaşabilen zeminlere gerekli önlem almadan inşa edilen ve daha sonra yerin altına geçen yapılarımız ve çöken yollarımız gibi sistemik problemlerle karşı karşıya kalıyoruz. Çarpık kentleşmenin ve afetlere karşı gerekli önlemleri almamanın bedelini maalesef her zaman ucuz atlatamıyoruz bazen canımızla ödemek zorunda kalıyoruz !
Yapı stoğumuzun önemli bir bölümü 1999 öncesi olup bu binaların depreme dirençli hale getirilmesi de büyük önem arz etmektedir. Bu yüzden 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun 16 Mayıs 2012 tarihinde yayımlanmış ve 31 Mayıs 2012 tarihinde yürürlüğe girmiştir. 6306 sayılı bu kanun ise yürürlüğe girdiği tarihten itibaren 13 yılda toplam 12 kere değişmiştir. Bu kanuna ilişkili olan 6306 Sayılı Kanunun Uygulama Yönetmeliği ise yürürlüğe girdiği tarih olan 2012 yılından bu yana 13 kez değişmiştir. Hatta yazıyı kaleme alırken acaba başka değişiklik oldu mu son yıllarda diye düşünürken bu yönetmelikte 2024 yılında iki defa değişiklik daha yapılmış ve bunlarla birlikte 6306 Sayılı Kanunun Uygulama Yönetmeliği 13 kez değişmiş olduğunu gördüm.
Düşünebiliyor musunuz bir yapının riskli olup olmadığı ile alakalı bilimsel yaklaşımı ve kuralları esas alan yönetmelik bile ortalama her yıl değişikliğe uğramış ! Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu…. Şunu da belirtmeden geçemeyeceğim. Kanunlar ya da yönetmelikler mutlak doğrular değildir, bu yüzden tabii ki değişebilir, şartlara ve ihtiyaca binaen yeniden düzenlenebilir, ekleme ya da çıkarma yapılabilir. Sonuçta toplumun faydası ve refahı adına olacaksa her türlü düzenleme yapılabilir. Ancak sabahtan akşama kanun ya da yönetmelik değişmez, atlet değiştirir gibi yönetmelik ve kanunlar değiştirilmez ! Peki değişirse ne olur ?
Yamalı bohçaya dönmüş bir kentleşme ve afetlere dirençsiz şehirler inşa etmiş oluruz.
Bu kadar yanlışlardan sonra doğrunun ve olması gerekenin ne olduğu konusunda hemfikir miyiz ? Yoksa yaşadığımız her afetten sonra toplum olarak merhum Mehmet Akif Ersoy’un “Beş bin senelik kıssa, yarım hisse mi verdi ?” mısrasını mı hatırlayacağız !