Birlikte, Beraber, Yekvücut: Zaferlerin Anahtarı
6 mins read

Birlikte, Beraber, Yekvücut: Zaferlerin Anahtarı

Doç. Dr. Vahap AKTAŞ

26 Ağustos 1922 sabahı, Büyük Taarruz, Türk milletinin bağımsızlık mücadelesinde bir dönüm noktası, Mustafa Kemal Atatürk’ün askeri dehasının dünya sahnesine altın harflerle yazıldığı bir zafer.

Bu destansı mücadele, yalnızca bir coğrafyayı kurtarmakla kalmadı; aynı zamanda bir milletin iradesini, azmini ve özgürlük tutkusunu tüm dünyaya gösterdi. Ancak bağımsızlık, hiçbir zaman bedelsiz kazanılmadı. Büyük Taarruz ’un öyküsünü, Mustafa Kemal’in stratejik zekasını ve bu zaferin evrensel bağlamda benzer mücadelelere örnek teşkil edip nasıl bir anlam taşıdığını canlı tutmak gerekiyor.

Büyük Taarruz, yalnızca bir savaş değil, bir satranç tahtasında oynanan ustalık dersiydi. Mustafa Kemal, Çanakkale’den beri düşmanı tanıyan, onun güçlü ve zayıf yönlerini çözümleyen bir liderdi. Sakarya Meydan Muharebesi’nde yıprattığı Yunan ordusunu, tam bir yıl sonra, 26 Ağustos’ta Afyon cephesinde beklenmedik bir hızla vurdu. Düşman hatlarını yaran Türk ordusu, 30 Ağustos’ta Dumlupınar’da Başkomutanlık Meydan Muharebesi’yle zaferi taçlandırdı. 9 Eylül’de İzmir’in kurtuluşu, bu dehanın nihai meyvesi oldu.

Mustafa Kemal’in başarısı, yalnızca cesaret ve kararlılıkla değil, aynı zamanda kusursuz bir stratejiyle şekillendi. Düşmanın lojistik hatlarını kesmek, sürpriz etkisi yaratmak ve ordunun moralini yüksek tutmak için attığı adımlar, bugün bile askeri akademilerde ders olarak okutuluyor. Taarruz öncesi düşmanı yanıltmak için gizli hazırlıklar yapılması, sahte haberlerle düşmanın yanlış cephelere yönlendirilmesi, modern savaş taktikleri arasında bir başyapıttır. Ama bu zafer, sadece taktiklerden ibaret değildi; bir milletin topyekûn direnişiydi. Kadınlar, çocuklar, yaşlılar; herkes bu mücadelede bir rol oynadı. Cepheye mermi taşıyan analar, kağnıların tekerlek sesleri, bağımsızlığın türküsünü söylüyordu.

Bağımsızlık, tarihin her döneminde ağır bedellerle kazanıldı. Bu millet Türk’ü Kürdü ile, Alevi’si Sünni’siyle Kurtuluş Savaşı’nda yoksulluk, açlık ve yitip giden canlarla bu bedeli ödedi. Anadolu’nun köyleri yakıldı, şehirleri talan edildi, ama ruhu teslim olmadı.

Peki, bu mücadele dünya tarihindeki hangi bağımsızlık mücadelelerine örnek teşkil edip model oldu?

Fransız sömürgeciliğine karşı Viet Minh güçlerinin lideri Ho Chi Minh, Dien Bien Phu’da imkânsızı başardı. Sayısal ve teknolojik olarak üstün bir düşmana karşı, Vietnamlılar dağlarda, ormanlarda, halkın desteğiyle direndi. Tıpkı Büyük Taarruz’da olduğu gibi, stratejik planlama ve halkın birliği, sömürgeci bir gücü dize getirdi. Viet Minh’in topçu bataryalarını dağlık arazide gizlice taşıması, Mustafa Kemal’in Afyon’da düşmanı şaşırtan manevralarına benzer bir askeri ustalıktı.

Mahatma Gandhi’nin önderliğinde Hindistan, İngiliz sömürgeciliğine karşı pasif direnişle, ama kararlı bir halk hareketiyle bağımsızlığını kazandı. Hindistan’ın mücadelesi, Türk Kurtuluş Savaşı’ndan farklı olarak silahlı bir çatışmadan çok sivil itaatsizliğe dayansa da, özünde aynı iradeyi taşıyordu: Bir ulusun kendi kaderini tayin etme hakkı. Türk milleti silahla, Hindistan ise ahimsa (şiddetsizlik) felsefesiyle aynı hedefe yürüdü.

Cezayir’in Fransa’ya karşı yürüttüğü mücadele, Türk Kurtuluş Savaşı ile çarpıcı benzerlikler taşır. Ulusal Kurtuluş Cephesi (FLN), sömürgeci bir güce karşı gerilla taktikleri ve halkın desteğiyle direndi. Tıpkı Anadolu’da olduğu gibi, Cezayir’de de bağımsızlık, kan ve gözyaşıyla kazanıldı. Her iki halk, işgalci güçlerin teknolojik üstünlüğüne rağmen, vatan sevgisi ve stratejik liderlikle özgürlüklerini geri aldı.

Büyük Taarruz, yalnızca bir milletin zaferi değil, evrensel bir özgürlük manifestosudur. Mustafa Kemal’in askeri dehası, stratejik vizyonu ve halkı birleştirme gücü, bağımsızlık mücadelelerinin her zaman liderlik, planlama ve fedakârlık gerektirdiğini gösterir. Vietnam, Hindistan ve Cezayir’de gördüğümüz gibi, bağımsızlık, bir milletin ruhunu esaretten kurtarma çabasıdır. Bu mücadeleler, farklı coğrafyalarda, farklı yöntemlerle de olsa, aynı ideali paylaşır: Özgür bir gelecek.

Büyük Taarruz ‘un 103. yıldönümünde, bu zaferi yalnızca bir tarihî olay olarak değil, bir ilham kaynağı olarak anmalıyız. Mustafa Kemal’in “Ya istiklal ya ölüm!” sözü, sadece Anadolu’da değil, dünyanın dört bir yanında özgürlük için mücadele eden halkların ortak çığlığıdır. Ancak bu zaferlerin bedeli unutulmamalı: Yitip giden canlar, harap olan şehirler, çekilen acılar. Bağımsızlık, bir hediye değil, bir kazanımdır. Ve bu kazanımı korumak, her neslin görevidir.

Bugün, Büyük Taarruz ‘un mirasını yaşatmak, yalnızca geçmişi yâd etmek değil, aynı zamanda geleceği inşa etmektir. Tarihte ecdadın gösterdiği yolda, özgürlüğümüze sahip çıkalım; çünkü bağımsızlık, bedeli ödenmiş bir hazine, korunması gereken bir emanettir.

Büyük Taarruz ‘un mirasından ilham alarak, birlik ve beraberliğin değerini yeniden hatırlamalıyız. Zorluklar karşısında, farklılıkları bir kenara bırakıp ortak bir ideale kenetlendiğimizde, hiçbir engel aşılmaz değildir. Zafer, yalnızca geçmişte değil, geleceğimizde de birleştiğimizde yazılır. Çünkü milletçe yekvücut olduğumuzda, her zorluk bir destana dönüşür.

Bir yanıt yazın